Quantcast
Channel: One Dergi » oyuncu
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3

Ünlü Aktör Kenan Işık

$
0
0

Gerçek bir tiyatro emektarı, güçlü bir yazar, geleneksel hassasiyetlere sahip aydın bir bakış açısı, ideolojik şablonlara sığmayan hümanist bir duruş, steril bir popülarite, karizmatik bir ses tonu ve çok daha fazlası… Kendisiyle nihavent makamında söyleşmek isterdik ama ‘balansı’ bozulmuş bir dünyada yaşadığımızı hatırlattı bize Kenan Işık. Ama ‘İngiliz Anahtarı’nın elimizde olduğunu da…

Röportaj: Ömer Üner

kenan ışık one 1Oyunculuk, sunuculuk, yazarlık, üniversite hocalığı, seslendirme sanatçılığı, şiir albümü… Çok meşgul olmalısınız.

Fiziksel olarak o kadar da meşgul değilim aslında. Oyunculuk bu yıl yok. Sunuculuk da yok. Yazarlık zamana yayılan bir uğraş ve en sevdiğim uğraş. Üniversite hocalığını üç yıl önce bıraktım. Şiir albümünü de bir kere yaptım sanırım 7- 8 yıl önceydi o da en çok bir ayımı aldı. Sorunuzda sözünü etmediğiniz tiyatroyu ise hiç bırakmadım. Şu anda sahneye koyduğum iki oyun gösteriliyor Şehir Tiyatrolarında… Yani o da yok şu sıralar sadece hazırlığı var. 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında “ Aşk Hastası” adlı oyunumu sahneleyeceğim kısmet olursa… Bir de “Hamlet” projem var. Anlayacağınız şu sıralar çalışmıyor sadece düşünüyorum. Düşünce de bedensel bir uğraş değil, otomobilde ya da uykuya yatarken de olabilecek bir uğraş yormuyor yani… Bütün bunlardan sonra şu sıralar “boş” um diyebiliriz herhalde…

Teknoloji olağanüstü bir hızla ilerlerken, modern yaşam insani renklerden giderek uzaklaşıp dijital bir kaosa doğru yuvarlanırken yüz yıl sonra da tiyatro var olacaktır diyebilir miyiz?

Yüzyıl ne ki!.. Dünya durdukça varolacak tiyatro… Hatta kıyametten sonra bile… İnsan eliyle mahvedilmiş insansız bir dünya düşüne biliyor musunuz? Uzayın sonsuz karanlığında hala devinen, yanmış, yıkılmış, o güzelim maviliği solmuş bir Dünya… Bundan daha muhteşem bir tiyatro dekoru olabilir mi? Bundan daha ibret verici?

Sanatçılara toplumu, bireyi fikren ve ruhen geliştirmek, yüceltmek gibi bir misyonu olmalı mı?

Lafı mı olur. Sanatçı dediğinizin yaptığı ve yapacağı yegâne iş budur zaten. Bu değilse de bu olmalı…

Kendinizi hangi ‘kamp’a ait hissediyorsunuz?

Bu konuda üzerine en fazla yafta yapıştırılanlardan biri de benim herhalde. Hem sebatayım hem antisemistist… Bazen Kürdüm, bazen Ermeni. Son zamanlarda İslamcıyım, yanı sıra da Alevi… Geçen gün biri yazmış internette, “Gericiydi, bölücü oldu”, diye…

kenan ışık one 2Bu gibi söylemler biraz da kelime oyunlarına dayalı, tahlilden uzak karikatür söylemler…

Evet, kendimle ilgili bir konuya açıklık getireyim isterseniz. Nüfus cüzdanımda Türk ve Müslüman yazıyor. Öyleyim. Anacağızım gerçek bir aydındı ve inançlı bir Müslümandı. İlkokula gitmeden Kuran-ı Kerim okumayı anamadan öğrendim ben, yanı sıra alfabeyi de… İlkokuldayken sınıf arkadaşım Ermeni Angel’e aşık oldum. Hrant Dink hemşehrimdi ve dostumdu. Ahmet Kaya ile aynı mahallede doğduk. Her ikisinin ölümü ciğerimi yaktı. Angel diş hekimi oldu. Buralarda barınamayıp Amerika’ya gitti. Sanki ben sebep olmuşum gibi üzüldüm. Alevi cemaatinin lideri Prof. Dr. İzzettin Doğan da çok saygı duyduğum bir hemşehrim, bir büyüğümdür. Arguvan türküleri ile büyüdüm. Sizin anlayacağınız biz Malatya’da doğduk. Çocuk bedenlerimiz aynı suda yıkandı aynı ritüellerle… Aynı okulun sıralarında okuma yazma öğrendik. Aynı okulun tozlu bahçesinde top oynadık birlikte. İlk sigaralarımızı birlikte içtik gizli gizli… Düğünlerde omuz omuza halay teptik birlikte. Peynirimizi, tereyağımızı bir Kürt ve Alevi köylüsü olan Mırav dayı getirirdi. Bayram, seyran ziyarete gider elini öperdik. Bizler “o”, “bu” değildik bir zamanlar… Birdik, tektik, insandık, sadece insan… Şimdi de öyleyiz… Sadece insan… Ne diyor Anadolu’nun ulu ereni Mevlana,

Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.

Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?

Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
Peki, kutlu ne, kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
Başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
İki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

Sözün kısası ben kendi payıma sadece “şaşı” bakmamak için gayret gösteriyorum. Medya ya da resmi tarih umurumda bile değil… Bana mevzuya göre değişik ve olmadık yaftalar yapıştıranlar da…

kenan ışık one 3Türk Sineması nasıl gelişir? Bu işin parayla bir ilgisi var mı?

Kalite artışı milyon dolarlarla gelmiyor. Tam tersi milyon dolarlar kalitesizliği tetikliyor. Türk sinemasını saygın bir biçimde dünyaya taşıyan filmlere öyle milyon dolarlar filan harcanmıyor. Misal Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Fatih Akın filmleri…

Bunlarla birlikte sinemamızda bir kısır döngü olduğu da bilinen bir gerçek. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Toplumu, seyirciyi, Sanat’a şaşı bakmayı dayatan cehalete. Kültürel ve estetik ayrımcılığa… Batı taklitçiliğine ve bunu tetikleyen medyaya… Kendini entelektüel sanan yarı cahillere…

Peyami Safa’ya ‘Nerde kalıyorsun?’ diye sormuşlar. ‘Server Bedi’nin evinde’ demiş. Yaşamını Server Bedi kitaplarıyla finanse etmesine atıfta bulunarak… Siz de dizi oyunculuğunuz için aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Birçok tiyatrocunun tv ile buna yakın bir ilişkisi var.

Aynen öyle. Sadece Peyami Safa değil, Nazım Hikmet, Kemal Tahir gibi edebiyatçılar da nafakasını böyle çıkarıyorlardı. Müstear isimlerle…

Özal nesli apolitik olduğu için eleştirildi. Bugünkü gençliği nasıl buluyorsunuz?

Gençlerin apolitizasyonunu Özal’a bağlamak ne kadar doğru bilemiyorum. Böyle bir şablon yargıyı dile getirmeden önce o dönemi derinlemesine araştırmak gerektiğine inanıyorum. Kimse kimseye zorla cahil kal, bencil ol, kendimi düşün, hayat kısa ye iç, keyfine bak diye dayatmaz. Daha doğrusu dayatamaz. Dayatsa da ne gam… Hayatı sorgulamak, ben kimim, neyim, bu dar-ı dünyadaki mevcudiyetimin esrarı ne, ve benzeri soruları sorup karşılıklarını öğrenmek için çaba sarf etmekten kim alıkoyabiliyor ki insanı?

Peki, ne yapmalı genç nesil kendini ve hayatı keşfetmek için?

Eğer okuma yazma biliyorsan sorun yok. Her şey elinin altında… Kutsal kitaplardan, destanlara, romanlara, şiirlere, oyunlara kadar neye ulaşmak istiyorsan ulaşırsın. Ayrıca “adam” olmak için de buna zorunlusun. En azından iyiyi, kötüyü; doğruyu, yanlışı ayıredebilmek için zorunlusun buna… Hem kendine hem çevrene ve hem de yurduna, dünyaya karşı zorunlusun… Bizi kimse zorlamadı bak da gör. İşit te sorgula, oku da öğren diye… Üstelik internet diye de bir şeyde yoktu. Tek bir kitapçı ve tek bir kütüphane… Sanırım Özal’da aynı yoksul olanaklarla yetişti. Çünkü ben de onun doğduğu şehirde doğdum ve okudum. Bunun sebeplerini başka oluşumlarda aramak gerekliliği kanısındayım.

Ne gibi?

Ta 1850’lar da başlayan çarpık batılılaşma hareketinde; Cumhuriyet projesiyle zamana yaymadan aceleyle devreye sokulan uygulamalarda. 1950’lerde başlayan liberalleşme hareketindeki özensizlikte ve sonraki malum darbelerde… Demokrasi için, özgürlük için, adalet için, hukuk için, insan hakları ve bizatihi tek bir insan için … Tek bir insanın geleceği ve mutluluğu adına kim ne zaman bir proje oluşturup uygulama şansı bulabildi ki? Bulamadı elbette. Neden bulunamadığı şu günlerde yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor gibi sanki. İnşallah bütünüyle çıkarda biz de ne olduğunu görürüz. Kim bilir, belki de bunu görüp, anlayıp da sorgulamasın diye apolitize edildi. Modern (!) dediğimiz o hayatın içine itildi…

Gençliğe bir öneri hakkınız olsa…

Tiyatro ve sinemadan önce sanatın ne olup, olmadığını kavrayabilecek temel bir bilgiye ulaşmalarını önerirdim. Tarihten, coğrafyaya, felsefeden, psikolojiye, matematikten, astronomiye, tıbba, hukuka dair öğrenmelerini isterim. Ancak o zaman içi kof, popüler, sahte olanı ayır edip gerçek sanat yapıtına yönelirler. Hayatın doğrusunu, olması gerekeni anlatacak, anlatırken de onları olumlu anlamda değiştirecek film, oyun, resim, ya da heykel, şiir ya da müzik ve edebiyatın lezzetine varabilirler. Kaliteli bir sanat ürünü öyle kolay kolay ele vermez kendini. Ancak o kaliteli sanat yapıtlarını can-ı gönülden isteyenlere bunun için çaba gösterenlere açar kendini. Ancak o zaman tıpkı seher vakti tatlı bir meltemle ışıyıp karanlığı aydınlatan bir güneş gibi çıkar ortaya…

Teşekkür ederiz Kenan Bey, vakit ayırıp sorularımızı cevapladığınız için.

Ben teşekkür ederim…


Viewing all articles
Browse latest Browse all 3

Latest Images